Yaşamak İçin Renge İhtiyacımız Var

Pencereler… Bizi dış dünyadan ayıran, onun tolere edilmez fiziksel değişimlerinden koruyup, sığınağımız olan mekanlarla, dışarısı arasındaki görsel bağ kuran delikler. Canınız sıkıldıkça, içiniz daraldıkça kendinizi önüne atıp dışarıdan bir umut,  bir rahatlama, hele ki şu ara bir taze nefes almayı beklediğimiz açıklık. İnsan sağlığı için çok değerli günışığının içeri sızdığı o zarif boşluk. İşte o gün ışığı, içinde barındırdığı farklı dalga boyları ile gözlerimizin renkleri ayrıştırmasına ve algılamasına olanak sağlayan hassas dengenin vazgeçilmez bileşeni.

Kenarını da çiçeklerle dolduruyoruz pencerelerin, ışıktan faydalansınlar diye. Bitkilere yeşil rengi veren pigmentlerin aslında yeşil dalga boyunu geri yolladığını ve diğer tüm dalga boylarını alarak bu sayede gelişimini tamamladığını öğrendiğimde, böylesine bir denge karşısında biraz daha bilinçli yaklaşımlara sahip olmamamız gerektiğine yürekten inandım. Renk ve doku, tasarım sürecinin öyle kuvvetli araçları ki, yaklaşık 15 senedir üniversite seviyesinde, ürün tasarımında ve iç mekanda renk teorisi dersi ve renk uygulama atölyeleri veriyorum.

Dersimizin ilk konusudur renge olan hayati ihtiyaç. İnsanoğlu öyle kırılgan ki ‘fullspecrum’, yani tüm dalga boyları olmadığı zaman hayatında, başlıyor hastalıklar. Yalnız bu da değil, öylesine muhtacız ki ışığa, renkler ve bize anlattıkları olmadığında doğa ve çevremizde olanlar hakkında edinebileceğimiz bilgiler eksik ve anlamsız kalabiliyor. Tasarımlarımızda da renkler sayesinde konuşabiliyoruz kullanıcılarla, onların ruh durumlarını değiştirebiliyoruz, tepkilerini yönlendirebiliyoruz.

HUZUR BULACAĞINIZ BİR OKUMA KÖŞESİ

Psikoloji başlığı altında araştırdığınızda insanoğlunun, topladığı bilgilerin yüzde seksenini çevresinden edindiği belirtiliyor. Bu büyük bir oran. Kitap okur gibi okuyoruz çevremizde olanları renkler sayesinde. Çevremizde algıladığımız renkler, görsel veriler taşıdığı kadar sembolik, duyular arası alışveriş sayesinde sinestetik, duygusal ve psikolojik veriler taşıyor. Kamera gibi değiliz ki, hem görüyor hem de tüm bu verileri aklımızla, hislerimizle, deneyimlerimizle harmanlayıp anlamlandırıyoruz. İddialı olacak ama doğrudur; yaşamak için renge ihtiyacımız var.

Özellikle bugünlerde, bilmem fark ettiniz mi, içinde uzun süre geçirdiğimiz evlerimiz ve bu mekanlarda kullandığımız renkler, dokular, malzemeler nasıl da psikolojimiz üzerinde etkinler. Yataktan çıkmaya ikna eden canlı renklerde tasarlanmış banyonun motive edici etkisi, gelecek endişeleri ile daraldığınızda huzur bulacağınız bir okuma köşesi ve onun dinginleştiren tavrı, ev ahalisine durmadan yemek yapmaktan daraldığınızda, sempatik, neşeli diliyle tasarlanmış bir mutfağın size verdiği yaşam sevinci, fiziksel yorgunluğu alıp götürmesi…  Veya bu günlerin neredeyse vazgeçilmezi haline gelen yoga ya da egzersiz pratiklerini yaparken yumuşak dokusu ile size destek olan, negatif yükünüzü çeken ahşap parkenin sıcak rengi, anaç, dokusu… Bu detaylara biraz daha fazla dikkat etmiş olabilir miyiz? Etmediysek bence bir kez daha mekânda göz gezdirmeli ve gerçekten renklerin üstümüzdeki etkisini analiz etmeye çalışmalıyız. Renk konusunda doğrular yanlışlar olduğu kadar, bireysel tercihlerimiz de bizi mutlu yapan faktörler.

RENKLER VE DOKULAR, ÖNEMLİ REFERANSLAR

Mesleğimden dolayı her zaman renklere ve dokulara karşı hassas olmama rağmen, ben gerçekten de ilk defa bu kadar yoğun hissediyorum bu detayları. Saatlerce online toplantı ve ders verdiğim yeni ev ofisimde,  masamın tam karşısında yeşilin bin bir tonuyla bezenmiş harika bir tablo var. Birkaç farklı yer denedikten sonra, onun karşısına geçtiğimden beri, çok daha keyifliyim, çok daha sakinim. Ekrandan bunaldığımda gözlerimi dinlendiriyorum o yeşil tonlarda gezinerek.  Salonumuzun bir büyük duvarında kullandığımız tuğlayı daha çok önemsiyorum şimdi. New York’un o çok sevdiğim, okul anılarımı tazeleyen, tuğla kaplı evleriyle ünlü sokaklarındaymışım gibi… Eve kapalı değilmişim gibi…

Doğrusu işin özeti; renkler ve dokular, önemli referanslardır. Hem objektif hem de subjektif açılardan bireyleri etkiler, psikolojik durumlarını küçümsenmeyecek oranda değiştirir.  Doğru bir aydınlatma ile rengin zenginliğini oraya çıkaran günışığı tabir edilen lambaları, ekonomik diye çevrenizdeki tüm renkleri öldüren, grileştiren lambalara tercih ederek, yaşadığımız mekanlarda rengi doyasıya yaşamalıyız.

Küçük bir çocukken, her akşam yatarken kardeşimle birbirimize renkli rüyalar dilerdik. Ben de bu vesile ile herkese umut dolu, renkli hayaller, renkli günler diliyorum!

Sevgilerimle…

Ece Yalım

1988 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Tasarımı bölümünden mezun olmuştur. 1990-92 yılları arasında New York Pratt Teknoloji Enstitüsünde İç Mimarlık yüksek lisansını tamamlayan Yalım, 2004 yılından itibaren ODTÜ Tasarım bölümünde ‘Endüstriyel Tasarımda Renkler’ konulu ders vermeyi sürdürmektedir. Öğrencilerin ve profesyonellerin de bulunduğu gruplara,  Color Driven Design başlığı altnda tasarımda farklı bakış açıları ile renk uygulama metodları üzerine odaklanan atölyeler yürütmektedir.

1990 yılında Pentagram New York, Citibank ve Clarks of England şirketlerinin broşür standlarını tasarlayan Yalım, 1991 ile 1994 yılları arasında ‘Naomi Leff and Associates Interior Design’ New York, proje grubunda iç mimar olarak çalışmıştır. Bu süreçte yürüttüğü projeler arasında Steven Spielberg’in ve Tom Cruise’un rezidansları, Armani AIX, Santa Monica, Miami ve Los Angeles NJ. Mağazaları yer almaktadır.

Ece Yalım, 1996 yılında Oğuz Yalım’la birlikte Artful İç Mimarlık firmasını ve 2004 yılında Ece Yalım Design Studio’yu kurmuştur. Mekan ve ürün tasarımını bir arada yürüten Ece ve Oğuz Yalım, Artful Collection adı altında kendi markalarının yanı sıra Nurus, Koleksiyon, Burotime, Rapido, AHK Interiors, Arlight, Moonlight, İkizler Aydınlatma, Bahar Aydınlatma, Kale Banyo,  Ar-Yıldız, Atlas Halı, , Paşabahçe Mağazaları için ev, ofis mobilyası, aksesuar, aydınlatma, dış mekan mobilyası gibi farklı sektörlerde tasarım yapmaktadır. 

ديكورات

منتجات

ETİKETLER