Zengin, fakir, siyah beyaz, Asyalı, Avrupalı gibi herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, felaketler karşısında herkesin eşit olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Günlük hayatımızda öyle olduğunu bile düşünmeksizin süregelen toplumsal işbölümü, karantina, izolasyon gibi zorunluluklar ile en az düzeye indi. Daha önce hizmet aldığımız pek çok alanda kendi kendimize yetmek ve kendi imkanlarımızla yetinmek zorunda kaldık. Bu da bize yaşamak için gerekli olan, yaşam boyu kullanımı mümkün kılan ve çoğunluğu kapsayan bir tasarım anlayışının gerekliliğini hatırlattı.
‘Tüketimde Karantina’
Tüm dünyada trend kahini olarak tanınan Li Edelkoort, Dezeen’e verdiği röportajda bu dönemi ‘yeni başlangıçlar için boş bir sayfa’ olarak tanımladı. Tasarımcı, alışkanlıklarımızı analiz etmek, basit şeylerle mutlu olmak, evlerimizde zaman geçirmenin keyfine varmak, yemek yapmak, kendimizi keşfetmek için zaman ayıracağımız bu dönemde, modern insanın hayatını gerçek anlamda sorgulayacağına dikkat çekti. Edelkoort ayrıca hayatımızın merkezine yerleşen ‘sosyal izolasyon’ kavramını bir anlamda ‘tüketimde karantina’ şeklinde yorumladı.
Homo Sapiens, Homo Deus kitapları ile dünyada yankı uyandıran tarihçi, akademisyen, yazar Yuval Noah Harari’nin Financial Times gazetesinde Covid yıllarından çıkarılacak dersler üzerine (Lessons from a year of Covid) bir yazısı yayınlandı. Harari yazısında küresel anlamda eşitlikçi bir yaklaşım planlamanın ve uluslararası ittifak oluşturmanın gerekliliğini ortaya koydu. Ayrıca son yıllarda sıklıkla dillendirilen dijital teknolojilerin tasarımcı ve mimarlar tarafından yaşam pratiklerimizi nasıl değiştireceğini tartışmaya açtı. Pek çok kişinin sürekli çevrimiçi olma gerekliliğinden bahseden Harari yazısında, hem kent hem kırsal ölçekteki uygulama alanları, otomasyon, veri, gözlem sistemleri ve tüm bunların yaşam alanlarını ve üretim pratiklerimizi nasıl dönüştüreceğine dikkat çekti.
Tasarımda Maske, Mesafe, Hijyen
Salgının ilk başından itibaren maske, mesafe ve hijyen kavramları öne çıktı. Hastalıktan korunmak için elimizdeki tek veri maske, mesafe ve hijyen kurallarına uymaktı çünkü. Çoğu işlevinden çok estetik kaygı ile üretilmiş maskeler piyasaya sürüldü. Moda tasarımcıları da bu konuya el attılar ve bir moda unsuru olan maskeler boy gösterir oldu. Vücuda giyilebilen, mikrop tutmayan kumaştan üretilen, teknolojiye ayak uydurup yüz tanıma sistemlerine uyum gösteren maskeler üretildi.
Hijyen konusunda da benzer çalışmalar yapıldı. Çok fazla insan tarafından ellenen yüzeyler için mikrop tutmayan tasarım çalışmaları öne çıktı. Temassız alışveriş arabaları, dokunmadan açılan kapılar, bakır kapı kolları bunlardan bazılarıydı. Yüzeyinde virüs tutmayan bir madde olan bakır tekrar tasarımcıların gündemine girdi. Kolay temizlenebilir, dayanıklı ve sürdürülebilir özellikli malzemeler ön plana çıktı. Akıllı telefonlar ile yapılan kontrol sistemleri, perde açma-kapama, asansör çağırma gibi işleri temassız bir şekilde çözdü. Ayrıca ses bazlı sistemler de tasarımcıların üzerinde durduğu sistemlere dönüştü. Dezenfeksiyon etkisi olduğu bilinmekte olan UV ışınları içeren sistemler hayata geçirildi. Tasarımcı Frank Chou’nun UV ışınlı Sterilising Lamp adlı aydınlatma tasarladı. Sterilising Lamp günlük hayatta kullandığımız ve hijyen açısından risk taşıyan anahtarlık, cep telefonu, gibi eşyaları 60 sn’de UV ışınlarıyla temizliyor.
Park De La Distance
Cankurtaran Kamusal Alanlar
Salgın süreciyle birlikte şimdiye dek referans alınan mesafe kuralları geçerliliğini yitirdi. Kamusal alanda kişi metrekare başına belirlenen kişi sayıları sosyal mesafe kavramının hayatımıza girmesi ile yeniden tanımlandı. Covid 19 salgınına kadar istediğimiz mekan ve zamanda insanlarla görüşebilirken, bunu tekrar düzenlemek zorunda kaldık. Diğer insanlarla iletişim için özellikle parklar ve dış mekânlar cankurtaran oldular. Böylelikle kamusal alanın ne kadar önemli olduğunu da anladık. Kamusal alanlar yeniden tasarlanmaya başladı. New York’ta 6 metrelik sosyal mesafe çemberleri çizilerek yeniden tasarlanan Domino Park tüm dünya için bir örnek oldu. Avusturya merkezli mimari ve peyzaj stüdyosu Precht ‘in yaptığı park projesi de kullanıcılar arasındaki mesafeyi koruyan bir başka örnek. Parmak izi şeklinde tasarlanan park sosyal mesafe ve kişisel izolasyon kurallarına rahatlıkla uyma imkanı sağlıyor.
Kamusal alanların olduğu kadar kapalı çalışma ve sosyalleşme alanlarının da yeniden tasarlanmasına ihtiyaç var. Kalabalık, ara panellerin olmadığı açık ofisler artık tarih oldu. Tasarımcılar, kişi yoğunluğunu azaltacak, doğru havalandırmayı sağlayacak, sosyal mesafe kurallarını hatırlatacak ve sirkülasyon alanlarında tek yönlü rotalar oluşturacak çalışma alanları yaratıyor. Ayrıca salgın döneminde birçok kurumsal çalışan evden çalışmaya başladı. Bu da yaşam alanlarının çalışma alanları ile karışmasına sebep oldu. Tasarımcılar bu noktada da boş durmadı ve ev içlerine ihtiyaç halinde konforlu bir şekilde çalışılabilecek ofis ortamları tasarladılar. Salgın süreci aslında tüm yaşamı yeniden tasarlamamıza sebep oluyor. Tüm yaşananlar ekosistemle savaşarak değil birlikte yaşamanın formülünü bularak bu yaşanan krizin aşılabileceğini ortaya koyuyor. Ve yeniden ve yeniden tasarlama disiplinine sahip tasarımcılara çok iş düşüyor.
DEKORLAR
ÜRÜNLER
ETİKETLER
AHŞAP
ATIK
COVİD 19
DOKULA
ENDÜSTRİYEL
ENDÜSTRİYEL TASARIM
GERİ DÖNÜŞÜM
HİJYEN
ISIL ENERJİ
KARANTİNA
KARBON AYAKİZİ
MASKE
MEKAN VE ÜRÜN TASARIMI
MESAFE
MOBİLYA TASARIM
ORMAN
ORMAN BAKIM
ORMAN VARLIĞI
ORMAN ÜRÜNLERİ
RENKLER
STARWOOD
TASARIM
ÇEVRE
İNEGÖL
SIFIR ATIK